Dünyanın dengeyi bulması için belki de dualiteleri birleştirmemiz gerekiyor. Batı ve doğu, bilim ve din, madde ve maneviyat , ying ve yang (dişi ve eril), iyi/kötü, yanlış/doğru...... ama önce kendi içimizde birleştirmeliyiz. Kendi korkularımızı, kabul edemediklerimizi, yani gölgemizi.... Bizi rahatsız eden ne varsa onunla barışmalıyız.....dışımızda gördüğümüz her şey içi dünyamızın yansıması... biz yarattık bu dünyayı, bu düzeni.....
başka bir gezegenden gelen uzaylıların kurduğu bir düzende yaşamıyoruz, ne görüyorsak dünyamızda kendi eserimiz...... Batının maneviyattan uzak, rekabetçi, tüketim odaklı dünyası ile doğunun ruhsallığı önde tutan ama kitleleri refahtan mahrum yaşayan dünyası birbirine entegre olduğunda denge oluşacak ve belki de huzuru bulacağız.
Ruhsal konularla parayı ve maddiyatı bir arada düşünemeyenler hatta yargılayanlar ile, rekabetin üst seviyelerde olduğu iş hayatının, manevi konuları küçümseyen bireyleri bu konuları yargılamayı bıraktığında belki içimizdeki dualiteleri de barıştırmış olacağız.
Belki de dünyada global boyutta meydana gelen değişimler bu birleşmenin, entegrasyonun da başlangıcı olmaktadır. Dünyanın ruhsal ve manevi konularda en eski kültürlerine sahip, spiritüel bilgilerin kaynağı Çin ve Hindistan'ın yükselişi, batı kültürü ile rekabet edebilmeye başlamaları ile mümkün oldu.
Amerikan kültürünün dünyayı ele geçirmesindeki en büyük silahlarından biri olan eğlence dünyası ve Hollywood'da Oscar'ı bile bu yıl bir Hindistan filminin alması (Slumdog Millionaire) değişimin en büyük göstergesi oldu. Hindistan'ın varoşlarında yaşayan küçük çocukların oradan kalkıp ihtişamın ve parıltının zirvesi Oscar törenlerine gidebilmeleri aslında uçurumları birleştiren bir sembol olarak görülebilir.
Sizde kendi içinizdeki uçurumları birleştirin. Kendi sefil varoşlarınızla barışın, ihtişam ve pırıltınızı sahiplenin ve dünyaya göstermekten korkmayın. İçinizdeki korkuyu sevgiye dönüştürün, bilin ki tutku ve inançla her şey olabilirsiniz. Yıldızlara uzanın, yeter ki dünyanızda sizi mutsuz eden her ne var ise onu terk etmeye, korkudan dolayı sizi mutsuz eden herhangi bir konuya tutunmayı bırakın. Cesur olun. Yıkın mutsuzluktan oluşmuş kalelerinizi. Bu işiniz, eşiniz, olabilir. Ya parasız kalırsam, ama çocuklar için katlanıyorum, başkaları ne der gibi sizi hapishanenizde tutan kendi gardiyanlarınızı serbest bırakın.
Evrene güvenin ki size yardım elini uzatacaktır, zaten varılan nokta değil o yolculuğu cesaretle yapabilmek değil mi esas güzel olan... Paula Coelho'nun "Simya"cısında para dolu sandığı bulmak için dünyayı gezen çoban, aslında en sonunda sandığın kendi yaşadığı yerdeki ağacın altında saklı olduğunu bulduğunda esas kazandığı o yolculukla edindiği tecrübeler değil miydi?
Hangi hayvan sabah uyandığında bugün acaba yiyecek bulabilecek miyim diye endişe taşıyor yada bir gece önce korkudan uyuyamıyor.... Hangi kuş gökyüzünde uçarken aman Allah ne kadar talihsizim, 3 saattir yiyecek tek bir solucana rastlamadım çocuklarımı nasıl doyuracağım diye depresyona giriyor? Düşüncesi bile ne kadar komik değil mi? Doğal ortamında yaşayan hiçbir hayvan açlıktan ölmüyor çünkü zaten düzen ve yaşam onun ihtiyaçlarını karşılamaya hazır olarak kurulmuş... düzeni bozan da maalesef o endişe içindeki insan.... İnsana bahşedilen zekası aynı zamanda da kendi zindanı mı olmuş acaba?
Aslında ihtiyaçlarımızı karşılayacak tüm rezervlere sahibiz, sadece öyle olmadığına inandırılmak isteniyoruz.Bu konuda daha detaylı bilgi sahibi olmak için , www.zeitgeistmovie.com sitesindeki filmleri izlemenizi öneririm.
"Sağlıksız bir topluma sağlıklı uyum gösterebilmek sağlıklı bir birey olmanın göstergesi olamaz." Krishnamuti
İçinizdeki ışığı takip edin o sizi aydınlığa, cennetinize götürecektir.
Sevgiyle kalın,
Zek'çe